Haberler

Sürdürülebilir jeotermal gelişimi için kilit nokta, karar verme sürecinde halkın katılımı

Volterra, Val di Cicera, Tuscany - İtalya (kaynak: haber görseli)
Cannur Bozkurt 29 Kas 2018

Sosyal kabul konusunu işleyen kitabın yazarı olan Agnes Allansdottir ile yakın zamanda yapılan bir röportaj, vatandaşların ve yerel toplulukların jeotermal kalkınma ile ilgili karar alma süreçlerine katılımlarının gereğini vurgulamaktadır.

İtalya’da jeotermal gelişim için gittikçe artan zorluklarla birlikte, kalkınmaya karşı yerel muhalefet ve buna bağlı siyasi sonuçlara dayanan bilgi, katılım ve karar verme süreçlerinin sürdürülebilir jeotermal enerji gelişimi için nasıl kilit önem taşıyabileceği konusu, İtalyan yayını olan Yeşil Rapor’un bir röportajına konu oldu.

Agnes Allansdottir ile yapılan röportajda, “en azından, vatandaşların toprakların geleceği ile ilgili karar alma süreçlerine katılımları”nın gerekliliğini açıklıyor.

Agnes Allansdottir, karar alma süreçlerinde halk katılımının sağlanması da dahil, toplum ve teknolojik inovasyon arasındaki ilişkiler konusunda çalışan uzman sosyal psikologdur. Allansdottir, Avrupa Komisyonu tarafından teknolojilerin ve tekno-bilimlerin etkisiyle ilgili kamuoyunu gözlemlemek için seçilen grupların bir parçasıyken, Toscana Yaşam Bilimleri Vakfı ile işbirliği içerisinde, İtalya’da Siena Üniversitesi’nde İletişim ve İletişim Bilim Psikolojisi dersleri vermiştir. Halen Lombardiya Bölgesi Araştırma ve İnovasyon Forumu’nun bir parçasıdır. Adele Manzella ve Anna Pellizzone ile birlikte Springer tarafından yayınlanan “Jeotermal Enerji ve Toplum” kitabının yazarıdır.

Bugün, İtalyanların yaklaşık %90’ı yenilenebilir enerji lehine olduklarını söylerken, İtalya’da enerji gelişiminin dörtte üçü temiz enerji kaynaklarına dayanıyor. Sosyal psikoloji bu açık çelişkiyi anlamamıza yardımcı olabilir mi?

“Sosyal psikolojideki araştırma geleneği, alanda uzman olmayan kamuoyuna çelişkili görünebilir, ancak tutum ve fikirleri daha iyi anlamada yardımcı olabilir. Her ne kadar bölgesel özellikler, yerel toplulukların bağlamı ve ihtiyaçları açısından konuların ayrı ayrı analiz edilmesi gereksede, kamuoyunun öne sürdüğü argümanlara yönelik bir analiz, yenilenebilir enerji alanında yeni çözümler bulmaya katkıda bulunabilecek bazı beklenmedik toplumsal durumlar ortaya çıkarabilir. Halk, toplumların ihtiyaçlarına duyarlı enstrümanlar aracılığıyla dinlenmelidir. İtalyanlar kendilerini yenilenebilir enerji taraftarı olarak tanımlarken temiz kaynakların kullanımına ilişkin zorluklar yaratıldığından, belirsizliğin, yanlış anlaşılmanın ve belki de paylaşılmış ufuklar yaratmanın yetersizliği durumuyla karşı karşıyayız.

Yakın zamanda, sizin de yazarı olduğunuz İtalya’nın merkezinde jeotermal enerjinin toplumsal kabul edilebilirliği üzerine yapılan bir çalışmada, “yukarıdan aşağıya, Nimby hipotezi gibi,” inisiyatif kavramsal çerçevelerinin kesinlikle aşılması gerektiği belirtilmektedir. Neden ve nasıl?

“Nimby’nin hipotezinin, hem herhangi bir bağlamda bir hipotez olmaması, hem de yerel topluluklar tarafından alınan pozisyonlar için geçerli bir açıklama sağlayamaması nedeni ile; Enerji ve toplum ile ilgili konularda uluslararası bilimsel literatürde yayınlanan araştırmalarda daha az kullanılılır hale gelmiştir. Dahası, sözde Nimby hipotezinden korkmak, genellikle yerel toplulukların sesini azaltma girişimi anlamına gelmekte, bu da ilgili taraflar arasında gerekçeli bir diyaloğa yol açmayan durumların yaratılmasına yönelik tehdit oluşturmaktadır.”

Vatandaşların karar alma sürecine katılımı, bölgenin yenilikçi unsurlarını sosyal açıdan sürdürülebilir bir şekilde yönetmeye yönelik bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, muhalefet komiteleri ve bunu gereksiz gören, iptal edilmesini talep eden veya referandum öneren taraflar tarafından yapılandırılmış kamu tartışmasının bile azaldığı durumlar var. Bu bağlamlarda ne yapmalı?

“Doğası gereği, inovasyonla ilgili olanlar gibi, problemler ve karşı önlemler olmaksızın karmaşık süreçlere dair yaklaşım yoktur. Sorunun en basit cevabı, bölgedeki inovasyon süreçleri hakkında geniş çapta paylaşılmış çözümlere ulaşmak amacıyla yürütülen faaliyetler olarak anlaşılan kamu istişarelerinin, üyelikten herhangi bir avantaj elde etmeyen ve sürece katılan tarafların herhangi birinin bakış açısını yansıtmayan bağımsız organlara verilmesidir.”

Adele Manzella ve Anna Pellizzone ile jeotermal enerjinin toplumsal kabul edilebilirliği üzerine yürüttüğünüz çalışmalar, bu konudaki temel engellerin, medyada da olduğu gibi, kamu kurumlarına ilişkin güven eksikliğinden kaynaklandığını gösteriyor. Medya ve kurumlara dair güvene ilişkin bir konu varken, kayıp zemini nasıl telafi edersiniz ve fenomeni nasıl yönetiriz?

“Burada milyon dolarlık sorudayız! Bütün dünya, güçlü bir enerji geçişine karşı çıkıyor ve tüm büyük değişimler olduğu gibi, süreç dolambaçlı ve belirsiz. Bu nedenle, en azından, vatandaşların ve yerel toplulukların, toprakların geleceğine ilişkin karar alma süreçlerine katılmalarını amaçlayan bir yolda devam etmek şarttır. ”

Kaynak: ThinkGeoEnergy