Haberler

Madencilik ve jeotermal arasındaki karşılıklı yarar ilişkisi

Lihir Altın Madeni, Papua Yeni Gine - sol tarafta jeotermal tesis (kaynak: Newcrest Mining)
Merve Uytun 4 Ağu 2025

Madencilik ve jeotermal enerji, karşılıklı faydaya dayalı ve köklü bir ilişkiye sahiptir; bu kesişimden faydalanmak her iki sektörü de güçlendirebilir.

Uluslararası Jeotermal Birliği‘nden (IGA) Marit Brommer ve Helen Robinson tarafından kaleme alınan yeni bir makale, madencilik ve jeotermal enerji sektörlerinin birbirini nasıl güçlendirebileceğine dikkat çekiyor. Yalnızca ekonomik fırsatların değerlendirilmesi değil, aynı zamanda birbirini tamamlayan yetkinliklerin geliştirilmesi açısından da bu iki sektör arasında güçlü bir sinerji potansiyeli bulunuyor.

“Isı ve metali buluşturmak: Madencilik ve jeotermal neden yeni bir ittifak kurmalı?” başlıklı makaleye buradan ulaşabilirsiniz.

Madencilik ve jeotermal enerji sektörleri geçmişte de birlikte çalıştı. Afrika’daki ilk jeotermal santral, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Katanga Eyaleti’nde, 91 °C sıcak su kaynağından beslenerek yerel kalay madeni operasyonlarına enerji sağlayan, 250 kW kapasiteli küçük bir binari santral olarak kuruldu.

Daha güncel bir örnek ise, Papua Yeni Gine’deki Lihir jeotermal santrali. Bu tesis, 2003 yılından bu yana altın madeni faaliyetlerine enerji sağlıyor ve bugün jeotermal enerjinin sürdürülebilir madencilik faaliyetlerinde nasıl kullanılabileceğine dair örnek proje olarak kabul ediliyor.

Bir diğer iş birliği biçimi ise Birleşik Krallık ve Hollanda’da, terk edilmiş maden galerilerinde biriken suyun düşük karbonlu ısıtma sistemlerinde kullanılmasıyla görülüyor. İngiltere’nin Gateshead bölgesinde 2023’ten beri aktif olan bir maden suyu ısıtma sistemi mevcut. Galler’deki benzer bir proje ise birkaç ay önce devreye alındı.

Jeotermal ve madencilik sektörleri; jeofizik veri toplama, yüzey haritalama, jeokimyasal örnekleme ve 3B modelleme gibi birçok temel keşif yöntemini ortak kullanıyor. Bu sinerjinin en somut örneklerinden biri, başlangıçta madencilik için geliştirilen ancak son on yılda jeotermal endüstrisinde küresel ölçekte kritik rol oynayan Seequent’in jeolojik modelleme yazılımıdır.

Bu ilişkinin döngüselliği, jeotermal sektörün sondaj, kuyu inşası ve yüzey altyapılarında ihtiyaç duyduğu nadir metallerin madencilikten sağlanması ile de kendini gösteriyor.

Makale, bu potansiyelin hayata geçirilebilmesi için şu somut önerileri sunuyor:

  • Jeotermal ve madencilik ruhsatlarının çakıştığı bölgelerde entegre ruhsatlandırma süreçleri
  • Yeralti kaynaklarına dair açık veri platformları
  • Ortak jeotermal–madencilik projeleri için eş finansman stratejileri
  • Maden kapanışı ve arazi rehabilitasyonu süreçlerinde maden suyu ısıtma sistemlerine yönelik teşvikler

Bu stratejiler, her iki sektörün daha sürdürülebilir, verimli ve entegre bir şekilde gelişmesine katkı sunmayı amaçlıyor.

Kaynak: ThinkGeoEnergy