Haberler

WING Türkiye’nin Dr. Eylem Kaya ile röportajı

Dr. Eylem KAYA Uluslararası Jeotermal Ajansı Üyelik ve Adaylık Komitesi Başkanı, Auckland Üniversitesi Öğretim Üyesi (kaynak: WinG Türkiye)
Merve Uytun 31 May 2022

WING Türkiye adına Ayşegül Turan’ın Auckland Üniversitesi öğretim üyesi ve IGA üyelik ve adaylık komitesi başkanı Dr. Eylem Kaya ile yaptığı röportajda, jeotermal enerjinin geleceğine ve kadınların sektördeki rolüne yer veriliyor.

2013’de bir fikir olarak doğan WinG (Women in Geothermal/Jeotermalde Kadınlar), jeotermal enerji sektöründe çalışan kadınların ilerlemesini, profesyonel gelişimini ve eğitimini destekleyen sosyal bir platform. Cinsiyet eşitsizliğine dair farkındalığın artmasını ve herkes için eşit hak ve koşulların sağlanmasını amaçlayan uluslararası bir topluluk. Çalışmalarını tamamen gönüllülük esasıyla yürüten WinG, bugün 2500’den fazla aktif üyesi ile 80 ülkede temsil edilmekte.

Türkiye’de de aktif olarak çalışan platformdan Ayşegül Turan’ın gerçekleştirdiği röportajda Dr Eylem Kaya, kariyerine ilişkin detayları ve sektörde bir kadın çalışan olmaya dair tecrübelerini paylaşıyor.

İTÜ Petrol Mühendisliği’nden başlayıp Yeni Zelanda’daki Auckland Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine uzanan bir kariyer yolculuğun var. Jeotermal enerjiyle tanışman nasıl oldu?

1994 yılında İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği bölümüne başladığımda, bölümümüzün adının Petrol, Doğal Gaz ve Jeotermal Enerji Mühendisliği olarak değiştirilmesi önerileri vardı. Müfredat, jeotermal enerji mühendisliğini de kapsayacak şekildeydi. 2000 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığımda Balçova-Narlıdere sahasının üretim ve enjeksiyonunun değerlendirildiği bir projede yer aldım. Yaklaşık 6 ay sonra da Auckland’da Jeotermal Enstitüsü’ndeki eğitime katıldım. Jeotermal kariyerim böylece başlamış oldu.

Araştırma konunu okul öncesi eğitimi alan bir çocuğa nasıl açıklardın?

Jeotermal ile ilgili pek çok araştırma konusuyla ilgileniyorum. Bunlardan biri de karbondioksit içeren jeotermal rezervuarlar. Bu konuyu bir çocuğa açıklarken şişelenmiş gazlı içeceklerle rezervuarlar arasındaki benzerliği kullanabiliriz.

Pandemi zamanı hepimiz yeni şeyler öğrendik. Örneğin ekşi mayalı ekmek yapmayı denemeyen kalmadı sanırım. Ben de evde fermente içecek yapmayı denedim. Bu videoda, su kefirini kullanarak, karbondioksitin jeotermal rezervuarda nasıl oluştuğunu, yüksek basınç altında su içinde çözünmüş haldeki durumu ile, kuyuyu delip basıncı düşürdüğümüzde sudan ayrılıp gaz fazına geçtiğindeki davranışını açıklayabiliriz. Şişedeki ani çıkış, yüksek oranda karbondioksit içeren sahaların işletmeye alındıktan kısa bir süre sonra üretiminin azalmasının nedenini de açıklamama yardımcı oluyor.

Jeotermal enerji alanında benzer bir kariyer yolculuğuna çıkacak olanlara bavula ilk neyi koymalarını tavsiye edersin?

Değerlerini, sorumluluklarını, kendilerini destekleyenlerin çabalarını ve ümitlerini, uzun dönemli hedeflerini. Seyahate başlamadan önce de teknik olarak kendilerini çok iyi yetiştirmelerini tavsiye ederdim. Bol enerji, sevgi, sabır ve sebat da önemli.

Jeotermal enerjinin geleceğinde sence ne var?

Jeotermal enerji alanında yaşanan gelişmelerin daha da ivme kazanacağına şüphem yok çünkü dünya çapında enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve karbon ayak izi düşük olan, baz yük sağlayabilen enerji kaynaklarından üretimin arttırılması hedefleniyor. Gelecekte;

  • Düşük sıcaklıklı kaynakların kullanımına olanak sağlayacak teknolojilerin geliştirilmesi ile daha yaygın ve yaratıcı kullanımlar,
  • Doğrudan kullanımın yaygınlaştırılmasını ve bu konudaki yeni buluşları,
  • Hibrit enerji sistemlerinin (jeotermal ile güneş ya da biyokütle gibi) daha yaygın kullanımını,
  • Çoklu üretim (ısı, enerji ve stratejik metallerin ortak üretimi) tesislerini,
  • Süperkritik jeotermal kaynaklardan yaygınlaşan üretimi (İzlanda, Yeni Zelanda, ABD, Japonya başta olmak üzere) göreceğiz.
Dr Eylem KAYA 2015 yılında Waiotapu jeotermal sahasında Auckland Üniversitesi Jeotermal Enstitüsü lisansüstü öğrencileri ile birlikte kaynak WinG Türkiye

Jeotermal enerji sektöründe çalışan kadınların ilerlemesini, profesyonel gelişimini ve eğitimini desteklemek amacıyla 2013 yılında kurulan WinG, bugün 2500 üyesi ile 80 ülkede temsil edilmekte. Senin WinG ile diyaloğun nasıl başladı? Topluluğa dair düşüncelerin neler?

İlk kurulduğu zaman, Andy Blair’in Yeni Zelanda Jeotermal Çalıştay’ında yaptığı sunum ile WinG’den haberdar oldum. Böyle bir oluşuma ne kadar ihtiyaç olduğunun farkında olduğum için hemen üye oldum.

WinG, bütün jeotermal sektörünü aynı takımda toplayan ve beraber harika bir oyun çıkartan bir organizasyon. Hep birlikte, dünya çapında bir eşitlik platformuna katkıda bulunabileceğimiz ortamı yaratıyor. Yaratıcı, yenilikçi ve samimi yaklaşımlarından dolayı tüm üyeleriyle gurur duyuyorum.

‘Cinsiyet eşitliği’ için emek vermeyi neden önemli buluyorsun?

Ben eşitliğe önem veriyorum, cinsiyet bunlardan biri. Eşitsizliğin kasıtlı ve sistematik olarak yaratıldığına inanıyorum. Yoksulluğu yaratan ekonomik düzen gibi, hiç tesadüf değil. Irk, cinsiyet, sınıf, düşünce/inanç, yerli/yabancı bazlı eşitsizliklere bakarsanız, birilerinin emeğinden, sahip olduklarından avantaj sağlamak için oluşturulduklarını görürsünüz.

Bugün, dünya kaynaklarının çoğunluğunu elinde tutanların sayısı azaldıkça azalıyor. Çalışan-üreten kesimin kazançları varlıklı olana akıyor. Çevresel felaketleri ve savaşları da aynı nedenler tetikliyor. İklim krizi nedeniyle herkes göçmen olmaya aday. Elbette cinsiyet eşitliği önemli ama bu, bütün resmin sadece bir parçası.

Önyargıları ve engelleri ortadan kaldırmak için çalışmak, kişilerin yeteneklerinin ana odak nokta olduğu bir ortam yaratabilir. Tüm cinsiyetler (kadın, erkek, ikiliksiz) özgür irade ve doğal duygularıyla hareket edebilecek güçte olursa, gerçek çeşitlilik karar verme mekanizmalarında yer alabilir. Biz de bu zihniyetin yarattığı çözümlere ulaşabiliriz.

Seninle Nisan 2015’te Avustralya’da gerçekleştirilen Dünya Jeotermal Kongresi’nde tanışmıştık. Biz hiç tanışmıyorken sunumuma gelip sonrasında beni tebrik etmiştin. O yüzden şu an Uluslararası Jeotermal Derneği’nde (IGA) ‘adaylık ve üyelik kurulu’ başkanı görevinde olman ve en başından beri WinG’de aktif olarak yer alman benim için şaşırtıcı değil. Peki sen meslektaşlararası iletişime neden önem veriyorsun? Meslektaşların birbirini desteklemesini neden önemli buluyorsun?

WGC2015’teki sunumunu çok net hatırlıyorum. Öncelikle konusu ilginçti; jeotermal-güneş hibrit kullanımı. Tek yazarlı olması da özellikle ilgimi artırmıştı çünkü belli ki kendi inisiyatifin, tanımaya ve öğrenmeye olan merakın göndermişti seni dünyanın öbür ucuna. Sunuma biraz geç girmiştim ama salondan içeri girince duyduklarım, verdiğin mesajlar, büyük resimde ciddiye aldıkların içimi açmıştı. Seni bu ruhla donatan Türk üniversite ortamını ne kadar özlediğimi fark etmemi sağladı.

Mesteklaşların birbirini desteklemesi konusuna gelince; jeotermal küçük ve sevimli bir dünya bence. Geniş bir kabile gibiyiz ve bu ilişkiler beni mutlu ediyor. Meslektaşlar ve disiplinler arası gayet sıcak ve destekleyici ilişkilerimiz var. Bu da jeotermalin büyük enerji devlerinin yanında, diğer yenilenebilir enerji kaynakları arasında, uluslararası enerji platformlarında hak ettiği yeri almasını sağlıyor.

Türkiye’de sahada çalışan her kadının en az bir kere duyduğu o soruyla devam edelim o zaman: ‘Bayan olarak zor olmuyor mu?’

Oluyor aslında. Benim çalıştığım çoğu yerde kadınlar, güçlü ve dirençli oldukları için, değişiklik yapabileceklerine inanıp çok fedakarlık ettikleri için varlar.

Bir yandan da; dünyanın her yerinde, kadın-erkek rollerinde çok temel değişiklikler oluyor. Kadın ekonomik olarak çok daha güçleniyor, karar mekanizmalarında direk söz sahibi oluyor ama sıra ile. İnsibağ etkisi gibi. Önceliği yerel, günün politikasına uyan renk tonunda, ekonomik durumu güçlü kadın alıyor. Mesela Yeni Zelanda’da Pasifik adalarından gelen göçmen kadınlara sıra en son geliyor. Fırsat eşitliğinden, ücret eşitliğinden çok uzak bir durum.

Birkaç yıl önce Auckland Üniversitesi’nde 80’li yaşlarda bir kadın profesörden, kendisi eşitlik birimi temsilcisiyken, üniversitede çalışan çocuk sahibi kadınların faydalanabileceği bir kreş açmak için yıllarca nasıl uğraştığını dinledim. Bu çok üzücü. O, ayrılır ayrılmaz proje sonlandırılmış. Bugün bile sadece yüksek ücret ödeyebilenler için erişilebilir bu imkanlar.

Herkesin üretime katılmasının zorunlu olduğu gelişmekte olan ülkelerde ise yaptığınız işle cinsiyetiniz arasında daha az bağlantı var. Yeteneğinize, birikiminize ve performansınıza göre değerlendiriliyorsunuz. Üretkence çalışabileceğiniz ortamlar ve olanaklar sunuluyor. Ancak bu tür sistemlerde de ataerkil yapı çok baskın. Bugün şiddet olayı bile çözülmüş değil ne yazık ki.

‘Başarı’ denildiğinde aklına ilk gelen ölçütler neler? Başarıyı farklı bir şekilde tanımlamanı istesem, nasıl tanımlardın? Kendini başarılı hissettiğin anlar neler olurdu?

Kendin olabilme. Hayatını kendi iradenle ve istediğin şekilde yaşayabilme.

Başarılı hissettiğim anlar; bağımsız olduğumu düşündüğüm zamanlar aslında. Kendi araştırmalarımın sonucuna göre konuştuğum ya da karar verebildiğim zamanlar. Çok farklı birikimleri ve geçmişleri olan insanlarla empati kurabildiğim zamanlar. Yaptığım bilimsel çalışmaların iyi amaçlar için kullanıldığını gördüğüm zamanlar. Sosyal ve toplumsal içerikli çabalarımın boşa gitmediğini farkettiğim zamanlar.

Zor zamanlarda kendine hatırlattığın veya tavsiye olarak kulağına küpe yaptığın cümleler var mı?

Daha fazla sev, daha az nefret et, özgür ol.

Peki bugün, işe başladığın ilk günkü Eylem’i görsen, ona bunca yıllık tecrübenin ardından ne tavsiye ederdin?

İnsanları anlamak için, onların görüş açılarından bakabilmek için daha fazla çaba göstermesini tavsiye ederdim. Bazen oluruna bırakmayı öğrenmesini. İnandığı konularda tutkuyla devam etmesini. Daha planlı olmasını. Hayatını kolaylaştıracak teknikleri öğrenmeye öncelik vermesini tavsiye ederdim.

Kaynak: WinG Türkiye